Salı, Ocak 05, 2010

Play It Again Sam

Oklahoma City Thunder genel menajeri Sam Presti ile çok sık görüşemezsek de, dostluğumuz San Antonio Spurs günlerine kadar uzanır. Presti’nin hikayesi NBA’de ünlüdür ve bir gün bir NBA takımında ücretsiz olarak çalışmaya başlayan, ancak kendini gösterme fırsatı bulup bunu iyi değerlendirmek isteyen ve bu hayallerle yaşayan herkese örnek olabilecek niteliktedir. 1977 doğumlu Presti, 2000 yılında Boston’da bulunan Emerson Üniversitesinden siyasi ve hukuki iletişim ve komunikasyon diplomasıyla mezun oldu. Onun için bir profesörü 38 yıllık kariyerimde gördüğüm en çalışkan ve azimli talebemdi diyerek, Presti’nin ne kadar kararlı olduğunu dile getirdi. Usta bir baterist olan Presti, diplomasıyla pek alakası olmamasına rağmen 2000 yılında San Antonio Spurs takımında stajyer olarak başlıyor. Para, pul almadan sadece bazı masraflarını karşılıyor kulübü. Sam Presti biliyordu ki, kısa bir sürede neler yapabileceğini, vizyonunu ve yeteneklerini gösterebilmeli, yoksa NBA rüyası çok uzun sürmeyecek.




1999 yılında, yani Presti’den bir yıl önce San Antonio ikinci turda İtalya’da oynayan Arjantinli bir oyuncuyu seçmişti. Presti ise Spurs’e bir yıl sonra hem de en aşağı konumda geldi. Bu nedenle yazıya fazla girmeden Spurs’un draft başarılarını, özellikle de uluslar arası oyuncularda gösterdikleri performansı sadece Presti’ye mal etmek doğru olmaz. Ancak Presti’nin de zaman içinde bazı seçimlerde ve tercihlerde büyük katkısı olduğunu da vurgulamak gerek. Presti ile ben uzun yıllar NBA’de görev yapmış ortak bir arkadaş vasıtasıyla tanıştık. Tanışmamız e-mailler ile oldu. Herşeye çok detaylı, çok önem vererek yaklaşıyordu. Birkaç e-mailleşme sonunda bana Türkiye’de izlemeye aldıkları bazı oyuncularla ilgili görüşlerimi sormakta bir sakınca olup, olmadığını sordu. Bu tür bilgilendirmeyi zaten birçok NBA takımı için yapıyordum, ancak daha önce Spurs ile hiçbir ilişkim olmamıştı. Hoşuma da gitti yaklaşımı. Bana oyuncuların adlarını yolladı, isimlerle birlikte de sorular. Sorular o kadar detaylıydı ki, oyuncunun ailesi, okulu, arkadaşları, çalışma alışkanlıkları, nerede yaşadığı, ailesinin maddi durumu, coach ile ilişkisi; şimdi tam hatırlamıyorum, ama çok detaylı, çok uzun, bazıları alakasız gözüken, sadece oyuncunun ve ailesinin yapısını değil, aynı zamanda oyuncunun karakterleriyle, kişiliği ile bir çok su üstünde önemli gözükmeyen ancak analiz edildiğinde biraz da psikolijisine kadar uzanan sorular listesiydi. Ben hemen anladım ki, karşımdaki farklı bir kuştu.
Presti’nin Spurs ile başlamasının ardından seçilen uluslar arası oyunculara baktığımızda, Tony Parker, Robertas Javtokas (Motorsiklet kazansından önce), Luis Scola, Lenadro Barbosa, Beno Udrih, Romain Sato, Sergei Karaulov, Ian Mahinmi, Damir Markota, Tiago Splitter, Giorgios Printezis gibi isimleri görüyoruz. Hatta Presti zamanında araştırılmaya başlanan, onun takımdan ayrılmasının sonrasında seçilse de, mutlaka Presti sorgulamasından geçen Goran Dragic ve Nando DeColo gibi oyuncuları da Spurs seçti. Şimdi listeye baktığımızda Karaulove ve Markota gibi hiçbir zaman beklentileri karşılayamayacak gibi isimler görüyoruz. Ancak çok önemli de isimleri fark ediyorsunuzdur. Tony Parker ismi ise Presti’nin roket gibi yükselişini başlatan isim. 2001 yılında pek rütbesi olmasa da, Presti’nin ısrarı ve inadı sonunda Spurs Fransız Milli oyuncuyu seçiyor. “And the rest is history” derler ya. Evet gerisi de tarih diyebiliriz. Bu ısrar Presti’ye kulüp içinde inanılmaz bir kredi ve güven sağlıyor. 2002 yılında Presti takımın özel asistanı, hemen ardından asistan scouting direktörü, ondan sonra oyuncu geliştirme direktörü ve 2005 yılında da genel menajer R.C Buford’un asistanı olarak yükseliyor. Böyle bir yükseliş olamaz!

Zaten 2007 yılında da Seattle Supersonics kulübü Oklahoma City’e taşıdığında yeni bir başlangıç için Sam’ın kapısını çalıyorlar ve “Bizim için de çalar mısın Sam?” diyorlar. Presti o zamanlar tedirgindi. Spurs çok özel ve başarılı bir organizasyondu. Daha doğrusu bir aileydi. Ancak R.C Buford’un daha uzun yıllar oraya hizmet edeceğini düşünerek, sonunda Thunder’ın yolunu tutuyor. Presti ile sohbetlerimizde, kafasına girip orada neler düşünüldüğünü nelere önem verildiğini çözemeye çalıştığımda yollar hep aynı noktada birleşiyordu. Oyuncu seçiminde yetenek, potansiyel, kariyer hepsi hoş güzel, ama en önemlisi oyuncunun karakteri, yapısı ve kişiliği derdi. Bu nedenle o uzun listeler, o onlarca detaylı ve önemsiz görünen sorular. Bana yolladığı ilk listede galiba dört oyuncu vardı. Onların çoğunu sadece oyuncu olarak yakından tanıyordum. Araştırmamı yaptığımda, bizi tanıştıran dostumuzu da zor durumda bırakmamak için çok detaylı bir çalışma yaptım. E-mail ile yolladım. Ertesi sabah cevap geldiğinde “Wow. Bu inanılmaz bir şey” demişti. Bu nedenle Presti “evet” dediğinde başarılı olacağını, nasıl oyuncular seçeceğini, ve nasıl bir kulüp kuracağını çok iyi tahmin ediyordum. Kısa bir sürede Oklahoma City’nin geldiği nokta ise beni hiç şaşırtmadı.

Sam Prestigiacomo (Gerçek ve tam adı) cesur ve ilerisi iyi düşünülmüş bir planla yola çıktı. Ray Allen’ı elden çıkardı ve Boston Celtics’e takas etti. Karşılığında ise draft hakkı aldı ve bu seçimi Jeff Green’e çevirdi. Presti için sadece yetenek bulmak, doğru kişileri seçerek takım kurmak yeterli değildi, aynı zamanda NBA’in muhasebe bölümünü çok iyi bilirdi. San Antonio ufak bir pazar olmasına rağmen, bu tür pazarların en başarılısıydı. Bu tür kulüplerde her kuruşun önemi, atılan her adımın da bir maaliyeti vardı. Oklahoma City de ufak pazar olduğundan bu konuda da Presti doğru yerde, doğru kişilerden öğrenmişti. Rashard Lewis serbest kalıp takımdan ayrılacaktı, onu takas etti ve $ 9 milyon takas izini kopardı. Bu parayla da iki tane ilk turda seçme hakkını aldı. Presti çabuk hareket ediyor, çabuk kararlar veriyor ve hızlı ilerliyordu. Tabii ki her yaptığı doğru olmayacaktı ve en büyük yanlışını Spurs’de uzun yıllar Gregg Popovich’in asistanlığını yapan P.J Carelismo’yu takımın başına getirerek yaptı. Ancak draft konusunda Presti uzmanlığını gösteriyordu. Şansı da yardım ediyordu, çünkü sakatlıklardan bir türlü kurtulamayan Greg Oden’ı Portland ilk sırada seçince, Presti ve Thunder’a Kevin Durant kalıyordu (!). Durant’i seçmek kolaydı, ancak Thunder ikinci değil de ilk sırada seçiyor olsaydı, Presti yine Durant’ı mı seçerdi, yoksa o da Oden mı derdi? Bunu belki de hiçbir zaman bilemeyeceğiz.

Presti sürpriz seçimler yapıyordu, ancak onu tanımayanlar bu seçimlerde oyuncu kişiliğinin, karakterinin önemini bilmiyorlardı. Green sürpriz sayılırdı. Russell Westbrook ise daha büyük sürprizdi. Nenad Krstic’i Rusya’da mutsuz ve umutsuz bir şekilde buldu ve Oklahoma City’e getirdi. Chicago Bulls’dan Thabo Sefolosha’yı adeta çaldı. Krstic ve Sefolosha tercihlerinde bir kez daha uluslararası arenada ne kadar bilgili ve birikimli olduğunu gösterdi. Sefolosha için Thunder’ın Bruce Bowan’ı diyebiliriz. Bir başka bakışla Presti dünyayı yeniden keşfetmiyordu, ancak Spurs de gördüğü ve başarıyı getiren faktörleri yeni kulübünde de uyguluyordu. Bench’ten gelenbir skorerin önemini Manu Ginobili ile biliyor, ancak sadece skor atmanın yeterli olmadığını kavrıyor ve bu yılki draftte James Harden’ı seçiyor. Aynı şekilde sert, savaşçı, pis işleri yapmayı seven uzunların değerini daha önce gördüğünden Supersonics günlerinden sadece Nick Collison’ı takımda tutuyor. Yabancı uzun uzmanlığını Kongo’lu Serge Ibaka’yı 2008 draftinde Manresa da oynarken konuşturuyor ve bu oyuncuyu seçiyor. Son olarak da ne kadar zeki ve geniş görüşlü olduğunu Utah Jazz’ın elinden Matt Harpring’in kontratını alırken gösteriyor. Jazz de ufak pazar takımı ve tarihinde hiç lüks vergisi ödememiş. Bu sezon ise yüklü bir lüks vergisi ödemeye doğru gidiyorlardı. Takım da bekleneni veremiyordu ve sakat olan Harpring’in kontratı baş ağrıtıyordu. Kontratın büyük bölümünü sigorta şirketi ödeyecekti, ancak salar cap açısından fark etmediğinden kontratın sadece bir kısmını ödemekle yükümlü Utah, kontratın lüks vergisine yansımasından dolayı vergi olarak kontratın tümünü ödeyecekti. Presti bu sezon takımın toplam kontrat tutarını $ 42 milyonun altında tuttuğu için karşılığında benzer bir kontart değeri vermeden, istediği takası yapabilirdi. Presti yedek oyun kurucusu olmadığından Eric Maynor’ı istiyordu. Jazz bu oyuncuyu Deron Williams’ın yedeği olarak yetiştirmek için ilk turda seçmişti. Ancak Harpring’in kontratını almanın, yani Utah’a bir kıyak yapmanın bir bedeli olmalıydı. Bu da Maynor oldu. Utah bu iki oyuncuyu Presti’ye vererek $ 11 milyon lüks vergisi ödemekten kurtuldu. Presti ise yedi yıl önce draft edilmiş, NBA hakkı böyle günler için elden çıkartılmamış Alman uzun Peter Fehse’yi Utah’a kurallar gereği yolladı. Bir takım salary cap’in bu kadar altında olsa da, takas edilen kontratlar eş değer olmayabilir, ancak takas için elden bir şey de çıkartılmalıdır. İşte Presti bunu çok iyi değerlendirdi. Bu arada hemen ekleyelim. Herkes hata yapabilir. Eğer bu girişimlerden yeterince verimli olmayanları olursa, 2010-2011 sezonunda şu anda Oklahoma City’nin kontrat yükümlülüğü sadece $ 13 milyon. Yani Sam Presti dört dörtlük olmayan parçaları o tarihte yeniden değerlendirme, ona göre yön çizme ve belki de daha yeni, daha verimli parçaları belki de daha ucuza ekleme şansına sahip olacaktır. Bu oyun yeni bir oyun, ve bu oyunu yeni haliyle en iyi oynayanlardan birisi de Sam Presti. Ne diyelim? “Play It Again Sam” Oklahoma City’i kısa bir sürede yeni bir San Antonio yapacağından kuşkum yok. Hem de bu sefer piyanonun başında sadece sen olacaksın.

Yazan : Murat Murathanoğlu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder